Karga Rasim’in Dönüşümü
Çok ama çok uzun yıllar önce insanlar evrensel bilgiye akıllarını kapatmışlar. Akıllarını bu bilgiye kapattıktan sonra özlerinden uzaklaşmışlar. Öyle çok uzaklaşmışlar ki doğada gördükleri hayvanları taklit ederek yaşamaya başlamışlar. Gördükleri hayvanları taklit ettiklerini de unutmuşlar ve iki ayakları üzerinde yürümeyi unutup, ellerini de ayakları gibi kullanmaya başlayıp emekleyerek yürümeye dönmüşler.
Yıllar yıllar süren bu değişimi evrensel bilgi görevlileri izliyormuş. Bu değişimi doğal haline dönüştürmek için bilgiyi insanlara sunmaya devam ediyorlarmış. Ama ne mümkün, hiçbir bilgi bu insanların akıl kapısından içeri giremiyormuş.
Evrensel bilgi görevlilerinden yaşça hepsinden büyük olan Ulu Bilge, konsey toplantısında “Yıllardır dünyadaki maddeleri alete ve dönüştürmesi gereken insanlara bu dönüşümü biz aktarmaya çalıştıkça onlar bizden kaçıyorlar. Artık bilgiyi insana aktaracak dünyada olan başka bir canlıya ihtiyacımız var.” demiş. Konseyde bulunan yaşça hepsinden küçük olan gözlemci Orton “İnsanlar iki nesilden beri kuşlarla farklı bir bağları var. Belki de onlara kendi ruhlarını hatırlattıkları için böyle bir bağ geliştirmiş olabilirler. Bu bağdan dolayı sizler bilgiyi kuşlar aracılığıyla insanlara aktarabilirsiniz” demiş. Orton’un bu fikri konseydeki herkes için bir umut olmuş.
Konseyde olan tüm yetkililer, kendi görev grubundakilerle görüşmüşler. Hepsinde bir heyecan ortaya çıkmış. Herkes her ne kadar kendi görevindeki bir an önce raporlamak istese de bu süreç aylar sürmüş. Aylar geçtikten sonra konsey yeniden toplanmış. Konsey başkanlarının her biri kendi grubundan gelmiş bilgileri tüm detayları ile paylaşmış. Uzun uzun konuşmuş ve uzun uzun düşünmüşler. En sonunda da düalite yasaları gereği dünyaya aktarılması gereken her bilgi dünyada kuş cinsleri arasında dağıtılmış.
Bu bilgi dağıtımından kargaların nasibine düşen de kurnazlık bilgisini insanlara taşımakmış. İnsanlar da her bir kuşun kanadında taşınan bilgilerden en çok kargaların bilgisine akıl kapılarını açmışlar. Bilgiye bir kere kapılarını açmışlar ya, türlü türlü kuşlar insanların etrafında dolaşıp; onlara çeşit çeşit bilgi taşımışlar. Evrensel bilgi görevlilerin çok çok uzun süre boyunca aktaramadığı bilgileri kuşlar insanlara çabucak taşımışlar.
Bu taşınan bilgilerle insanlar ilk başta iki ayakları üzerine yürümeye yeniden dönmüşler. Sonra her biri kuşlardan öğrendiği bilgileri diğerlerine anlatmanın yolunu bulmuş. Kâh dans etmişler kâh duvarlara etraflarında buldukları yumuşak taşlarla şekiller çizmişler. Bu bilgileri birbirlerine anlatmışlar. Uzunca bir süre kargalardan öğrendikleri kurnazlıkları kimse kimseye anlatmıyormuş. Aldıkları kurnazlık bilgileri ile hayatlarını daha kolay yaşamak için evrensel bilgi görevlilerinin icat etmeleri için çok istekli oldukları aletleri icat etmeye başlamışlar. Evrensel bilgi görevlilerinin öngörüsü insanlığın sevgiyle bir arada yaşamayı öğrenmeleriymiş. İnsanlar bu birlikteliği ortaya çıkaracak sevgiyi taşıyan görevli kuşların bilgisini unuttukları için bunun yerine birbirlerini öldürmeye başlamışlar. Öldürdükleri insanların sahip olduklarına el koyup kendilerinin yapmaya başlamışlar.
Kurnazlığı insanların hepsi gibi öğrenen insanların bir kısmı sevgiyi taşıyan kuşların getirdiği bilgilerle yeni şeyler ortaya çıkarmışlar. Bu insanlar hep bir arada yaşamaya başlamışlar. Birbirlerine öğrendikleri sevgileri anlatmışlar.
Kurnazlıkla savaşlar çıkarmaktan büyük keyif alan insanlarla; sevgiyi dillendirerek huzur içinde yaşamış insanlar bir gün büyük bir nehir kıyısında karşılaşmışlar. Kurnazlıkla savaş çıkaranlar bu zamana kadar hiç görmedikleri yapılar görmüşler. Mağara deseler mağara değilmiş, kuru otlardan yapılmış ot yığınları deseler o da değilmiş. Her şeyi yıkmaya yok etmeye meyilli bu kurnaz insanlar, gördüklerini de yıkmaya başlayacaklarmış. O sırada diğerlerine en çok sevgiyi anlatan Mülayim “Bizde sizler gibi önümüze çıkanı yıkıp, uzun uzun yollardan geçtik. Sonra bir gün bu suyun başına geldik. Bu suyu içtikçe ferahladık. Ferahladıkça ne kadar yorulduğumuzu anladık. Sonra her birimiz otların kucağına yattık. Rüyamızda uyuduğumuz otlarla, toprağı ve suyu karıştırıp, onları kalıp yapmayı; bu kalıpları üst üste yerleştirip bu gördüğünüz yapıları yapmayı öğrendik. Hepimiz uyandığımızda birbirimize aynı rüyayı anlattık. Bu duruma çok şaşırdık. Şaşkınlık içinde etrafa baktığımızda bu gördüğünüz renkli kuşları gördük. Güzellikleri bizi büyülemişti. Biz onları hayranlıkla izlerken onlar hep birlikte şakımaya başladılar. Bu şakıma hepimizin içini ısıttı. Bu zamana kadar bilmediğimiz bir şey oldu. Koştuğumuzda öfkelendiğimizde gümbürdeyen; bizi sıcak tutan bu şey (eliyle kalbini gösterip) içimizi ılık ılık yaptı. Öfkemiz, korkumuz akıp gitti. Bu güzel halden bir daha uzaklaşmak istemedik. Onun için de rüyamızda gördüklerimizi yaptık. İçlerinde oturduk. Yiyeceğimiz de az ilerdeki ağaçların orada bizi bekliyordu. Suyumuzda önümüzdeydi. Burada kaldık, burada çoğaldık. Hele yıkmadan gelin sizde oturun size de yediklerimizi ikram edelim.” demiş.
Kurnazlıkla yol alan insanlar, bu hikâyeyi bu kadar uzun süre nasıl dinleyebildiklerine kendiler de şaşırmışlar ve teklifi kabul etmişler. Aslında teklifi kabul etmelerinin nedeni sevgiyi dillendirenlere inanmalarından değilmiş. Yine kurnazlık yapıp önce karınlarını doyurup, sonra da onları öldürmek için enerji toplamakmış. Bu zamana kadar hiç yemedikleri kadar çok yemekler gelmiş. Kadınları kendi kadınlarından güzel; erkekleri kendi erkeklerinden güçlüymüş. Bunu fark edince saldırırlarsa onların kendilerini öldüreceğini düşünmüşler ve yaptıkları plandan vazgeçmişler. Bu gelenlerin bir kısmı sevgiyi dillendirenlerle kalmış. Bir kısmı da savaşıp, yok etmeye devam etmek için onlardan ayrılmış.
Orada yaşayanların bir kısmı kurnazlıklarından vazgeçip, sevgiyi dillendirenler gibi olmuşlar. Gittikçe kalabalıklaşmışlar. Oradaki yiyecekler azalmaya başlayınca; tam da sevgiyi dillendirenler gibi orada kalıp yaşamak istemeyenler de gün gelmiş yola düşmüşler.
Orada kaldıkları süre boyunca renkli kuşlar onlar için de şakımış, onlara da sevgiyi anlatmışlar. Artık her kurnazın içinde unutamadığı bir sevgi şarkısı varmış.
İnsanlar bu sevgi şarkısını zaman zaman hatırlasalar da kargalar onlara sevgiyi unutturmak için hep kurnazlığı kanatlarında taşımışlar. İnsanlar da bazen kurnazlıkla dünyayı yakıp yıkarak bazen de sevgiyi dillendirerek sevginin huzur yerlerine yerleşmişler. Kâh savaş kâh sevgi ile günler ayları; aylar yılları kovalamış. Kovalamaca binlerce yıl sürmüş.
Karga Rasim atalarının ona aktardığı kurnazlık bilgisini taşıma görevini yıllardır kendi bölgesinde en iyi yapan kargaymış. Birçok sevgiyi dillendiren insana bile kurnazlığı öğretmeye başlamış. Görevini yıllardır yapmanın gururu ile bir gün yine insanların park adını verdiği yeşillikler içinde uçarken; yüzünde kocaman gülümseme olan pamuk saçlı bir dedeyi görmüş. Hemen “Evet, şimdi bu dedeye atalarımın bu zamana kadar taşıdığı kurnazlıkların en çeldiricisini bu dedenin akıl kapısından içeriye aktarayım” demiş. Bunu demiş demesine de ne yaptıysa kurnazlık bu dedenin akıl kapısından içeri girmemiş. Karga Rasim bu zamana kadar hiçbir insanda bu kadar çabalamamış. Bunu gururuna yedirememiş. Pamuk saçlı dede parktan ayrılırken Karga Rasim de onunla gitmeye karar vermiş. Pamuk saçlı dedenin her gittiği yere o da uçarak gitmiş. Tabi yolda her fırsatta kurnazlığı pamuk saçlı dedenin akıl kapısından sokmayı denemiş. Her seferinde başarısız olmuş.
Bu pamuk saçlı dedeye doğru koşan küçük bir kız çocuğu görmüş. Bu kız çocuğunun elinde tasmasıyla olan köpek de pamuk saçlı dedeye doğru koşuyormuş. Karga Rasim bu kızın ve köpeğin pamuk saçlı dedeyi tanıdığını anlamış. Bu duruma da sevinmiş. Sevgiyi dillendiren insanlara aynı evde yaşayan köpeğin bu dede hakkında ona gerçekleri anlatacağını biliyormuş. Pamuk saçlı dede ile kız çocuk sarılınca köpek de yanlarında durmuş. Karga Rasim de dede ile kızın dikkatini çekmeden köpeğin yakınına konmuş. Hemen köpeğe “Merhaba, sen bu pamuk saçlı amcayı tanıyor musun?” diye sormuş. Köpekler hayatlarında hiç yalan söylemeyi bilmedikleri için köpek de “Evet, tanıyorum” demiş. Karga Rasim “Ben bu pamuk saçlı amcanın akıl kapısından kanadımda taşıdığım kurnazlıkları aktaramadım.” demiş. Köpek de “Boşuna deneme. Asaf dedenin akıl kapısından hiç kurnazlık girmez. O, hep torununa atalarının sevgiyi en çok dillendirip, kalbini aşkla buluşturanlardan olduğunu anlatır. Torununa her gün ‘Aşk öyle bir güçtür ki, eğer aşk senin kalbinde açılırsa o zaman kurnazlıkla yol alan hiçbir insan sana zarar veremez’ der. Ona her gün aşkı anlatır.” demiş. Karga Rasim o zaman kadar aşk nedir hiç duymamış. Bu aşkın ne olduğunu çok merak etmiş. Hem yıllardır yaptığı görevi yapmanın yolunu bulmak hem de aşkı öğrenmek için Asaf dedenin yakınlarında bir ağaçta yaşamaya karar vermiş.
30.11.2021

